" Herkes Yasa Önünde Eşittir ve Ayrım Gözetilmeksizin Yasanın Korunmasından Eşit Olarak Yararlanma Hakkına Sahiptir... "

Haberler

KIBRIS MİLLİ KOORDİNASYON KOMİTESİNDEN SAYGIDEĞER HALKIMIZA DUYURULUR

shadow

                                                                KIBRIS

                                        MİLLİ  KOORDİNASYON  KOMİTESİ

                                          National Coordinating Committee

                                                               Of Cyprus

 

                KIBRIS MİLLİ KOORDİNASYON KOMİTESİNDEN SAYGIDEĞER

                                             HALKIMIZA DUYURULUR


Türk olmak, Türk olabilmek kolay bir şey değil.

Hele Türk olarak bu coğrafyada yaşamak hiç kolay değil. Türk olarak bu coğrafyada yaşamanın bedeli çok ağırdır ve biz Türkler yüzlerce yıl bu bedeli ödeyerek yaşadık.

Dünya tarihi yazıldığı günden itibaren varlığını sürdüren Türkler; bir bakıma tarihi de yazmışlardır.

Gerek göçler, gerek savaşlar, gerekse de tabiat şartları, kıtlık ve ekonomik sıkıntılarla mücadele ede ede, kırıla kırıla göçebe kültür hayatından yerleşik düzene geçmiş, devletler kurmuş, düzenli ordular meydana getirmiş ve cihan hâkimiyetinde söz sahibi de olmuştur. Neticede oldukça geniş bir düşman çevresi de edinmiştir. Türk’ün güçlü olduğu dönemde, insanca yaşam alanı sağlanan, Türk’ün hoşgörü ve hamiliğinde yaşayanlar fırsat ellerine geçince acımasızca Türk’e saldırmaktan ve soykırım yapmaktan kaçınmamıştır.

Tarihimizde yüzlerce örnekleri mevcuttur.

Bundan 200 yıl önce Mora Türkleri büyük bir katliama maruz kalmıştır. Yaklaşık 40 bin kişi acımasızca öldürülmüştür. Mora katliamı Yunanistan’ın kara lekelerinden biridir. 1821-1829 yıllarında Yunanistan’ın Osmanlı Devleti’nden bağımsızlığını kazanmasıyla sonuçlanan ayaklanmadır.

Mora Yarımadası’nda, Mistras’da, Patras’da, Sakız Adası’nda, Monemvasia’da, Navarin Kalesi’nde, Tripoliçe’de, Atina’da, Agrinio’da, Hydra Adası’nda, Osmanlı Bulgaristanı’nda, Balkanlar ve Kafkasya’da, Kozluca Köyü, Kızanlık Köyü, Muflis Köyü ve Girit katliamları çoğunluğu Yunanlıların ve bir kısmı da Bulgar ve Rusların yaptığı katliamlardır.

Girit katliamı tek Türk bırakılmamacasına yapılmıştır. 60 bin Türk katledilmiş, tuğla harmanlarında yakılarak yok edilmiş ve bu gerçeği bütün Yunan hamisi Batı bildiği halde Girit’teki Türklerin Anadolu’ya geçtiği masalını sürdürmüştür.

Balkan Savaşı ve sonrasında bu coğrafyada Türk katliamı devam etmiş, katliam sonrası topraklar Yunanistan’ın olmuştur. Ve bu katliam neticesinde toprak kazanımları dünyanın gözü önünde cereyan etmiş, sözde müttefik görünen ülkelerin dahi desteği ile Yunan haklı kılınıp, korunup kollanmıştır.

İngiliz ve müttefik kuvvetlerin desteği ile Anadolu’nun işgali ve parçalanması, Yunan’a peşkeş çekilmesi isteği Yunan ordusunun Türk’ün sillesini yemesi ile sonuçsuz kalmıştır.

Yunanın toprak kazanımları kanlı ve acımasız olmuştur. Ve bu kazanımlarla kurulan Yunanistan Türk kanları ile sulanmıştır. Yunanlı-Rum hiç de batılı devletlerin yere göğe koyamadıkları o büyük Yunan medeniyetinin varisleri değildir.

25 Mart 2021 günü Yunanistan, Osmanlı’ya karşı bağımsızlık savaşı başlatmasının 200. yıldönümünü törenlerle kutladı. Atina’daki askeri geçit törenine katılan İngiltere veliaht prensi Charles “200 yıl önce 1821 yılında Osmanlı’ya baş kaldıran Yunanistan’ın cesaretinden ilham alınması gerektiğini ifadeyle;

“-Batı medeniyetinin kaynağı Yunanistan’dır” derken yapılan zulüm ve katliamın meşruiyetini de tasdik etmiştir.

Bizce malum olanının ilanıdır bu anlayış. Veliaht Prens Charles’ın, bugünlerde cenazesi kalkacak olan babası Prens Philip de Anadolu’nun Yunan işgalinde yaşadığı zulüm ve katliamların başındaki sorumlu olan katil Prens Andrea’nın oğlu idi. Yunan kralının oğlu olan Prens Andrea bizzat katliamları kendisi yönlendirmiştir. Ve Prens Philip’in oğlu Veliaht Prens Charles’ın da dedesidir.

1 Nisan 2021 günü EOKA’nın kuruluş yıldönümü kutlamaları da ayni anlayışla Türk’e düşmanlık içeren mesajlarla kutlanmıştır.

Türkiye Atina – Erivan – Tel-Aviv üçgeni içerisinde prese edilmeye çalışılmaktadır.

Bölgemiz hızla yaşanan bazı değişimlere uymaya zorlanmaktadır. Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti dayatması; Mavi vatan projemize karşı gösterilen reaksiyon ve geri adıma zorlanmamız; burnumuzun dibinde Saroz Körfezi’ne yakın bir noktada, Dedeağaç’ta Amerikan üssü kurulması ile Yunanistan’daki askeri tesislerin ABD kullanımına açılması ve bölgeye yığınak yapılması, üzerinde dikkatle durulması gereken hususlardır.

Bu çerçevede siyasi söylemler ve davranışlar pek de dostane ifadeler içermemektedir.

Zihniyet değişmeyen bir Türk’e düşmanlık zeminine oturtulmuştur. Bu dün de böyleydi bugün de böyle. Hatta yarın da böyle olacak.

2.Dünya Harbi’nde işgale uğrayan Yunanistan kıtlık, açlık ve sefalet içinde kıvranırken komşu Türkiye’den gördüğü iyi niyet ve dostluk eliyle uzatılan yardımlarla ayakta duruşunu çok çabuk unutmuştur.

Bu Yunan için çok normaldir çünkü Yunan nankördür.

21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırısında “-Kadın, erkek, çoluk çocuk bütün Türk’leri kedi, köpek ve tavukları dâhil bütün canlı varlıkları ile öldürülerek yok edilmesi” emri verilmiş ve bu emir bir slogan haline getirilmiştir.

Rum’un zihniyet yapısının göstergesidir.

21 Aralık 1963 Kanlı Noel’de Akritas Planı çerçevesinde Mora’da, Girit’te yaptıkları gibi bir katliamla Kıbrıs’ı Yunan topraklarına dâhil etme teşebbüsü gerçekleşememiştir. Bunun hırsı ve öfkesi Yunan’ın Megalo İdea fikrini kuvvetlendirmektedir.

İlk devlet nizamını kuran biz Türklerin en önemli dayanağı ordusu ve dışişleri teşkilatıdır.

Bu devlet nizamının geliştirdiği bir devlet aklı ve devlet hafızası; devletin en önemli dayanağıdır.

Türk Devleti hafızasını canlı tutan anlayış Mora’ da, Girit’te yaşananlardan ders çıkartmış ve Kıbrıs’ta yapılma girişimindeki topyekûn Türk katliamını en az bir zayiatla geçiştirebilmek için gereken tertibatı almıştır.

1963 Kanlı Noel’inden 1974 Mutlu Barış Harekâtı’na kadar geçen 11 yıl zarfında adanın % 3’ünde hareket serbestiyetine sahip olarak barikatlar ardında 103 yerleşim biriminde gayrinizamî bir savaş düzeninde Kıbrıs Türk’ü hayatını sürdürebilmiştir.

Tarih boyunca biz Türklere karşı yapılan mezalim ve soykırım bugün genç nesillere, kamuoyuna anlatılıp canlı tutulması gerekirken maalesef gerçekleştirilememiştir. Önümüzdeki günlerde Kıbrıs görüşmelerinde bir takım baskı ve emrivakilere karşı kamuoyunun aydınlatılması ve geçmişte yaşananlardan ders çıkarabilecek programlara, filmlere ihtiyaç vardır.

Bu duygu ve düşüncelerle “Bir Zamanlar Kıbrıs” dizisini izlemeye çalışıyoruz. İki haftadır iki bölümünü izlediğimiz dizi hakkında tavzih edilmesi gereken hususlar mevcuttur. Bu dizi geçmişte yaşananları gerçekçi bir anlatımla göstermeye çalışıyorsa, samimi olarak söyleyebiliriz ki senaryoda büyük yanlışlar mevcuttur. Senaryoyu kaleme alanların hali hazırda hayatta olup yaşı 70 ve üstünde olup da o günleri yaşamış kişilerden bir bilgi alması gerekirdi. Yok, aksine bir düşünce ile yola çıkılmışsa bu büyük bir ayıptır.

Eğer sıradan bir macera filmi havasında çekilip rambovari kahramanlar türeterek film bu kurguda sürdürülmek isteniyorsa bu film Kıbrıs Milli Davası’na hizmet etmez, bilakis yaşanan gerçekleri tahrif edip zarar verecektir.

Filmde bilinmesi gereken bazı eksikliklere dikkat çekmek gerekmektedir.

a) 21 Aralık 1963 Kanlı Noel’in hazırlıkları iyi kötü beklenmekte olduğu için tahminin ötesinde biliniyordu.

b) Bu konuda bazı tedbirler bazı eksikliklere rağmen alınmıştı.

c) Bu yüzdendir ki katliam girişimi Mora’ da ve Girit’te yaşananlar gibi amacına ulaşamadı.

d) Hemen barikatlar oluşturuldu eldeki kısıtlı imkânlarla, elde edilmiş silahlarla direnişe geçildi.

e) 21 Aralık 1963’te saldırı başladığında eğitilmiş eli silah tutan mücahit sayısı 4.000 civarında iken daha sonra direnişe iştirak eden Kıbrıs Türk halkının mücadeleyi kucaklaması sonucu 1974 Mutlu Barış Harekâtı’na gelindiğinde mücahit sayısı 172.000 civarında idi.

f) Bu mücadele, bu direniş yaşı 18 altındakiler dâhil hayatında eli silah tutmamış kişilerin tetik düşürme mecburiyetinde kaldığı ve destan yazdığı bir direniştir.

g) Türk’ün mücadele ve direniş azmi yanında ırki özelliği olup da, durumdan görev çıkarma bilincine erişmiş bu mücahit bileğinin hakkına bu destana imzasını atmıştır.

h) Ettiği Mücahit Yemini’ne Kıbrıs Türk’ü sahip çıkmıştır. Eli silah tutan EOKA haricinde, sırf Rum olduğu için, sivil halka karşı silah kullanmamıştır. Sivil yerleşim yerlerine saldırılmamıştır. Etki tepki metoduna uygun misliyle mukabele prensibi benimsenmiş ve uygulanmıştır.

Kumsal Saldırısında kahpece öldürülen Dr. Nihat İlhan’ın eşi ve çocuklarının katillerine de geç de olsa hesap kesilmiştir.

Tedavi amacıyla hastanede yatan Kıbrıslı Türklerin enjektörle damarlarından kan çekilerek acılar içinde ölmesine sebep olanlar da gereken cevabı almışlardır.

ı) Mücahit arasında disiplinsizliğe katiyetle müsaade edilmemiştir. Disiplin esas alınmıştır.

i) Bir mücahit için mümkün olmayanı mümkün kılmak en önemli motivasyon unsuru olmuştur.

j) “Zoru hemen başarırız, imkânsız biraz zaman alır” prensibini mücahit benimsemiştir.

k) Mücahitlerimizi yetiştiren değerli komutanlarımız bu zor günlerde görevleri başında direnişi yönetmiştir.

l) Gerek 1963 Kanlı Noel ve sonrası zaman dilimi içerisinde, gerekse 1967 Geçitkale saldırıları sırasında komuta kademesinin en üstünde görev yapan Bayraktarımız Alb. Kenan COYGUN (kod adı Kemal Çoşkun) idi. Otoriter, görev aşığı, disiplinli tam bir asker ve mücahidin taparcasına sevdiği bir kişi..

m) Toplum liderlerimiz Dr. Fazıl Küçük ve R.Rauf Denktaş karargâhta bulunup harekât sahasında komuta kademesinin profesyonelleri yer almış ve her türlü riski onlar üstlenmişlerdi.

Filmin 2. Bölümü dâhil liderlerimiz Dr. Fazıl Küçük ve R.Rauf Denktaş’ın acziyet içinde gösterilmesi yanlıştır.Rambo özentisi bir şahsın lider Denktaş’a ayar vermesi şeklindeki sahne ise bir fiyaskodur.

“Bir Zamanlar Kıbrıs” diyorsak eğer mücadelenin temeline harcını koyan kahramanlarımızı, komutanlarımızı anmadan geçemeyiz.

Başta direnişin düğmesine basan değerli komutanlarımız (Gnl. Daniş Karabelen; KİP - Kıbrıs İstirdat Planı’nı hazırlayan beyin Alb. İsmail Tansu; ilk Bayraktarımız Alb. Rıza Vuruşkan (kod adı Ali Conan); sandalla çıktığı Kıbrıs’ta bir balıkçı köyü olan Dillirga’nın insanlarını eli silah tutan mücahit haline getirip o köye kendi ismine izafeten Erenköy denmesini sağlayan, daha sonra Girne’nin üstündeki St.Hilaryon’u müstahkem mevki haline getiren Alb. Lütfü Eren (kod adı Fırtına); 1963-1967 en ateşli günlerde görev yapan Alb. Kenan Coygun (kod adı Kemal Çoşkun) ve isimlerini saymakla tüketemeyeceğimiz diğer değerli komutanlarımız..

Ve de onlardan feyiz alarak bu mücadeleye kanını canını koyarak gönüllü katılan değerli mücahit kardeşlerimiz, arkadaşlarımız, dostlarımız!..

Ahirete intikal edenleri sevgi, saygı ve rahmetle anıyor, hayatta olan değerlerimize ise sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz. “Bir Zamanlar Kıbrıs” diyorsak o Kıbrıs’ta bir destan yazılmıştır. O destan münferit şahıslar, Rambo kılıklı kişiler eliyle değil; ben, sen, o yok; biz varız diyebilen ruhu bedenine yerleştirmiş kahraman Kıbrıs Türk Mücahidi’nin topluca yazdığı bir destandır.

Bu hassasiyete uygun bir dizi seyretmek arzusuyla başta efsanevi liderlerimiz Dr. Fazıl Küçük ve KKTC Cumhurbaşkanımız R.Rauf Denktaş’ı rahmetle anıyoruz.

                                                       Saygılarımızla,

                                                Yakan CUMALIOĞLU

                               Kıbrıs Milli Koordinasyon Komitesi Başkanı

                                                        13.04.2021