Birinci
Dünya Savaşı’nda Türk Ordusu değişik cephelerde 4 yıl boyunca durmaksızın
savaştı.Osmanlı İmparatorluğu’nun birbirinden binlerce kilometre uzak
bölgelerinde Mehmetler ölümüne vuruştular. Günümüzde Polonya ile Ukrayna
arasında pay edilen Galiçya’dan Yemen’e, Basra’dan, Sina’ya, Arap çöllerinden
Kafkaslara, Bağdat’tan Çanakkale’ye, Kut’tan Filistin’e, imparatorluğun uzak
yakın coğrafyalarında Mehmetlerin ayak basmadığı, kanını dökmediği yer kalmadı
desek abartı olmaz.
İngiltere,
Fransa ve Çarlık Rusya’sının başını çektiği bağlaşıklar, Şark meselesini ( Doğu
Sorunu ) halletme konusunda anlaşmışlardı. Osmanlı imparatorluğunun
enerji ve doğal kaynaklar yönünden zengin coğrafyası paylaşılacak,
yüzyıllardır hayallerini süsleyen bu enerji denizi batılı efendilerin olacaktı.
Daha iki yıl önce Balkan devletlerinin önünde perişan olan, bir çırpıda bütün
Rumeli’yi elinden çıkaran ( 1912 Balkan Savaşı ) Türklerin emperyal
devlere karşı koyması düşünülemezdi !
Osmanlı’nın
siyasi sınırları içinde sayılsa bile hükmünün epedir geçmediği Basra fiilen
İngilizlerin elindeydi. Irak coğrafyasının kilidi Basra’dan yukarıya,
Mezopotamya’ya yayılma hakkı elbette İngilizlerin hakkıydı! Yine, Suriye,
Lübnan dışındaki petrol zengini Arap coğrafyası da İngilizlerin olacaktı.
Hindistan yolunun güvenliğini pekiştirmenin yanında el koyacağı yeni
sömürgelerle Birleşik Krallık ekonomik ve coğrafi olarak daha da büyüyecek,
karaların ve denizlerin efendisi gücüne güç katacaktı!
Fransa,
Kuzey Afrika sömürgelerine Lübnan ve Suriye’yi eklemenin yanında,
Urfa-Antep-Maraş’tan Adana’ya uzanan geniş bir nüfuz bölgesi edinecekti.Kara
Avrupa’sının yeni gücü Almanya karşısında piyade ihtiyacı Ruslardan
karşılanacaktı. Türk Boğazları ve İstanbul’un anahtarı teklifi Rusları ikna
için yeterli olacaktır.
Birinci
Paylaşım Savaşının galip tarafının ödülü olacak Osmanlı imparatorluğunun
kopacak büyük hengamenin dışında kalması olanaksızdı. Bağlaşıkların kalemini
çoktan kırdıkları Osmanlı İmparatorluğu için Almanya, Avusturya-Macaristan
bloğunda yer almak bir zorunluluk olacaktır. İşin tuhafı, 1. Dünya savaşındaki
zorunlu müttefikimiz Almanya’nın da gizli ajandasında Osmanlı mülkünü
sahiplenmek vardır!
İttihat
ve Terakki iktidarı, Birinci Dünya Savaşı’nın ayak seslerinin daha yakından
duyulmağa başladığı günlerde, 9 Eylül 1914 tarihinde aldığı bir kararla, 1 Ekim
1914’ten geçerli olmak üzere adli ve iktisadi kapitülasyonları
kaldırdığını yabancı devletlerin büyükelçiliklerine bildirir. Bu karara karşı
en şiddetli tepki, 2 aya varmadan yanında savaşa gireceğimiz Almanya’nın
İstanbul Büyükelçisi Baron Von Wangenheim’dan gelecektir. Hatta o dönemde
Almanya’nın hasmı olan devletlerin büyükelçileri ile bir araya gelerek Osmanlı
Hükümeti üzerinde baskı kurarak bu kararın geri alınması için çaba
gösterecektir!
Kısacası,
emperyalistlerin Osmanlı İmparatorluğu’nun infazına karar verdiği bir dönemde
savaş dışında kalma olanağı varken, İttihat ve Terakki iktidarının bir
çılgınlığı yüzünden savaşa sürüklendiğimiz iddiasının gerçek olmadığı, sonradan
ortaya çıkan gizli anlaşmalar ve belgelerle kanıtlanmıştır. “Akacak kan
başta durmaz” atasözü tam da bu durumu tarif etmektedir. Osmanlı imparatorluğu
da kaderinden kaçamayacak, kendisini parçalanıp yok olmaya götürecek büyük
paylaşım savaşının içinde bulacaktır.
Kasım
1914 başında Osmanlı imparatorluğu artık savaşın içindedir. Demir ve
karayollarının hemen hiç olmadığı, lojistik zafiyetlerin yaşandığı,
yeterli donanımdan, yeterli silah ve cephaneden yoksun, çok geniş bir
coğrafyada ölüm kalım savaşı verilmektedir.
Bağlaşıkların
stratejisi, savaşma enerjisi ve kapasitesi olmayan Türkleri bir an önce saf
dışı ederek rahatlamak ve bütün güçleriyle Almanya üzerine çullanmaktır. Bunun
için en kestirme yol, Çanakkale boğazından geçerek Marmara üzerinden
İstanbul’a ulaşmaktır. Çanakkale boğazının iki yakasındaki Türk toplarını
susturup tahkimatı dağıtmakta çok zorlanmayacaklarını düşünmektedirler.
Yenilmez armadalarına karşı Türklerin doğru dürüst savaş gemisi bile yoktur.
18
Mart 1915, masa başında zafere giden en kısa yol olarak görünen bu hesabın
tersyüz edildiği tarihtir. Bağlaşıkların mağrur donanması, saatler
süren cehennemi bombardımanın ardından zafer geçişi havasında girdiği
boğazdan utanç verici bir yenilgiyle tornistan edecektir! Müttefik donanmasının
ağır bombardımanına sabırla katlanan Mehmetler, sıranın kendilerine
geleceği anı beklemektedirler. Mehmetler, en sonunda toplarının menziline
giren düşman zırhlılarına yapacağını yapacak, bazılarını saf dışı edecek,
birkaçını da boğazın dibine gönderecektir!
Bağlaşık
donanmanın utanç verici hezimetinin ardından gözler Gelibolu yarımadasındadır.
Denizden yol vermeyen Çanakkale karadan, Gelibolu üzerinden geçilecektir.
İngilizler, kara savaşları için toplanma yeri olarak Mısır İskenderiye’yi
seçmişlerdir. Britanya’dan gelenlerle, sömürgelerinden devşirdikleri askerleri
Çanakkale’ye buradan taşıyacaktır. Batılı beyaz adamın yanında bu kez
Hindistan, Avustralya,Yeni Zelanda’da gibi İngiliz sömürgelerinden,
Senegal ve Afrika’daki diğer Fransız sömürgelerinden getirilenlerle bir dinler,
diller ve renkler konsorsiyumu vardır.
Bağlaşık
piyadeleri, 25 Nisan 1915 şafağında 5 ayrı noktadan karaya ayak basacaklardır.
Büyük umutlar ve kesin zafer beklentisiyle başlayan kara
muharebeleri de istedikleri sonucu vermeyecektir. 25 Nisan 1915 sabahı, karaya
çıkan Anzak Kolordusu, kısa sürede karşısındaki zayıf Türk mukavemetini
geri atarak Gelibolu’nun en hakim zirvesine yönelmiştir. Tepe ele geçirilirse
Gelibolu çıkartması ilk günü zaferle sonuçlanacak, İstanbul’un yolu açılacaktır.
Fakat karşılarında kaderin adamı vardır!
Neredeyse
ellerini kollarını sallayarak tepeye yönelen Anzakların talihsizliği, 19. Tümen
Komutanı Yarbay Mustafa Kemal Bey’in karşılarında olmasıdır. 25 Nisan 1915,
Mustafa Kemal’in yıldızının parladığı, Anzakların yıldızının kaydığı
andır!Kaderin adamının en doğru kararları en kısa zamanda alması ve uygulaması
Gelibolu’nun ilk günden bağlaşıklara kapılarını açılmayacak şekilde kilitlemesi
anlamına gelmektedir. Gelibolu’nın düşmana kilitlenmesi, askerlerine taarruzu
değil, ölmeyi emreden komutanın, onun ölüm emrine en ufak bir tereddüt
göstermeden uyan Mehmetlerin sayesinde olmuştur!
Mustafa
Kemal’in sonraki aylarda Anafartalar ve Conkbayırı başta olmak üzere, diğer
muharebelerde gösterdiği üstün komuta yeteneği ve yaşanılan anı çok iyi
değerlendiren ve en doğru kararı alıp uygulayan kurmay zekası kritik anların
lehimize dönmesini sağlamıştır. Çanakkale muharebelerine katılmış olan İngiliz
tarihçi General Aspinal Oaglander Mustafa Kemal için; “Bir tümen komutanın üç ayrı yerdeki krize zamanında müdahale
ederek, sadece oradaki harbin gidişatını değil bütün bir milletin kaderini,
geleceğini değiştirmesi ve etkilemesini tarih çok nadiren kaydeder”cümlelerini
kullanmaktadır.
Diğer cephelerde kazanılan
zaferler, uğranılan yenilgiler kuşkusuz ki ayrı bir yazının konusudur. Irak
cephesindeki Kut Zaferi, Sarıkamış Harekatı, Kanal Harekatı ve
diğer muharebeler de değişik açılardan değerlendirilmektedir. Fakat akla ilk
gelen ikisinden Sarıkamış yenilgi ve trajedi, Çanakkale zafer çağrışımına
yol açmaktadır.
Son yıllarda Çanakkale Deniz
Zaferi ve kara savaşları birbirinden çok farklı değerlendirme ve yorumlara konu
olmaktadır. Çanakkale’nin Türk askeri tarihinde parlak zafer olarak
kaydedilmesinin yanında Türk halkının kolektif algısında da yenilmezliğin,
kendisinden çok üstün güçlere üstün gelmenin, ölümüne direnmenin simgesel
tarihi kabul edilmesinin üzerinde düşünülmelidir.
Uluslar arası spor
karşılaşmalarında gösterilen başarının, bireysel ya da takım olarak üstün gelmenin
Çanakkale ile özdeşleştirilmesi, Türk halkının derin bilinçaltında yaşatılan
Çanakkale kültü ile ilgilidir. Çanakkale, en umutsuz zamanlarda karamsarlıktan
kurtulmanın, ruh tazelemenin, geleceğe olan inancın, maziden güç almanın çıkış
noktası olarak kabul edildiğini göstermektedir.
Çanakkale, Türk askerinin ülke
savunmasında göstereceği feragatin ve kahramanlığının denendiği, sınandığı,
kanıtlandığı bir yer olarak, destanlarla, türkülerle ve diğer anonim ürünlerle,
halk kültüründe yaşatılması çok önemlidir. Milli duyarlılık açısından çok
olumlu bulduğumuz bu algının yaşatılması ve yeni ürünlerle
zenginleştirilmesinde sayısız yarar vardır.
Yukarıda anlatılan Çanakkale
algısının antitezi olarak kabul edilmesi gereken, gri bakış açısına son
yıllarda yaygınlık kazandırılmaya çalışılması dikkat çekicidir. Çanakkale’nin
bir zafer olmayıp, ülke gençlerinin, özellikle İstanbul’un yetişmiş,eğitimli
kuşaklarının boşuna harcandığı anlamsız bir savaş olarak işlenmesi çok
ilginçtir. Buradaki amaç Çanakkale Zaferinin değersizleştirilerek, bilinç
altındaki milli duyarlılığın silinmesidir. Bu amaca yönelik romanların,
filmlerin, kültürel ürünlerin, yazılı ve görsel medyada sık işlenmeye
başlamasının tesadüfi olduğu asla düşünülemez.
Gri bakış olmasa bile sonucu
itibariyle gri olan bir başka söylem de Çanakkale’ye, Türk ülkesini işgal etmek
ve sömürgeleştirmek için gelen düşman askerlerinin trajik, insani hikayeleriyle
Mehmetçikle eşitlenmesi, hatta önüne geçirilmeye çalışılmasıdır. Burada
anlatılan İngiliz, Fransız, Anzakların centilmenliği ve Mehmetçikle
tütün-çikolata, peksimet-konserve takaslarıdır! Bu söylemlerin amacı Türk
ülkesini işgale gelen düşman askeri imajının buharlaştırılarak,
duygusal,insancıl,centilmen, işgal amacı olmayan, yolu tesadüfen
Çanakkale’ye düşmüş, yerinden yurdundan uzak kalmış masum yabancılar olarak
toplumsal belleğimize şırınga edilmeye çalışılmasıdır.
Yazılı ve görsel medyada, milli
bilinci yok etme amaçlı bu türden algı mühendisliği ürünlerine yönelik
övgü yarışı bizi uyarmalıdır. Bu türden gri propagandanın yazılı ve görsel
ürünlerinde işgalciler Çanakkale’yi teşrifleriyle
onurlandıran modern çağın Agamennonları, Aşilleri, Odesiyusları olarak
kutsanmakta, Mehmetlere de değerli konukların oda servisi hizmetçisi rolü
verilmektedir!
Büyük zaferin 106 yılında kaderin
adamı ve Mehmetlere saygı ve rahmetle. Vatan toprağında huzuru içinde yatan
Mehmetleri huzursuz edecek bu türden kültürel beşinci kol faaliyetlerine
artık yeter, Çanakkale şehitlerinin hatıraları da geçilemez denilmesi dileğiyle…
Av.Hüseyin ÖZBEK
Kaynak:Çanakkale Deniz Savaşları
Nasıl Kazanıldı?Marine Deal News Dergisi
https://www.marinedealnews.com/18-mart-canakkale-deniz-savasi-nasil-kazanildi/