Av.Hüseyin ÖZBEK’’Devlet Kültüründen Aşiret Geleneğine Dönüş’’..
Her devletin kendine özgü bir yol
haritası vardır. Bu yol haritası, tarihsel geçmiş, yaşanılan coğrafyadaki
potansiyel müttefikler ve tarihsel/potansiyel hasımlar, ekonomik politik
hedefler, ülkenin ve milletin gelecek tasarımı dikkate alınarak oluşturulur.
Komünal dönemden başlayarak
devlet öncesi ve devletli toplumdan günümüze uzanan süreçte temsil konusuna
özel bir önem verilmiştir.Bir devletin muhatap devlet katındaki temsili sıradan
bir görev olarak kabul edilmemiştir. Muhatap devlet nazarındaki etkinin,
saygınlığın, gerekirse caydırıcılığın oluşturulması ve sonuç olarak çıkarların
en üst düzeyde temsil edilmesi için yetenekli diplomatlara ihtiyaç duyulmuştur.
Ciddi devlet geleneğine dayalı, özel yetenek,eğitim, deneyim ve birikim isteyen
diplomasinin ortaya çıkışının kısa hikayesiyle konuya girmiş olduk.
Büyükelçiler gönderildiği ülkede
devletini temsil eder. Büyükelçilik olgunluk dönemi görevidir. Çömez olarak
girilen dışişleri koridorlarında geçecek uzun yılların gözlem ve duyuma dayalı
birikimi, meslek büyüklerinin uyarı ve öğütleriyle harmanlanıp demlenecektir.
Konsolos ve büyükelçilerin temsil ve davranış pratiğinin ön görünümü ile
düşünsel arka planı arasındaki farklılıklar zamanla anlam kazanacaktır. Bu
süreçte pratiğin içinde pişecek çömez de yeteneği ve birikimi elverdiği ölçüde
kalfalık, ustalık basamaklarını tırmanmaya başlayacaktır.
Büyükelçinin kimlik ve
kişiliğinin olmazsa olması kıvrak bir zekaya dayalı yüksek kavrayıştır. İkinci
olarak genel tarih bilgisinin yanında içinden çıktığı milletin tarihsel
geçmişine ilişkin tevatürden, gerçeklik dışı halüsinasyonlardan uzak yeterli
birikimdir. Evrensel ölçütlerde klasik kültürle harmanlanmış diplomatik
deneyim, siyasal kültür, kişisel ve toplumsal ilişkilerinde muhatabını
etkileyecek kimlik, bulunduğu devletin tarihi, sosyoekonomik potansiyeli,
ülkesine yönelik niyetlerini gerçekçi biçimde analiz edebilecek kapasite,
öncelikle sahip olması gereken özelliklerdir.
Büyükelçinin yukarıda sayılan
özellikleri taşıması halinde görev yaptığı ülkede, ülkesinin, devletinin ve
milletinin saygınlığının yükseltilmesinde, muhatap devletle ekonomik,
diplomatik, sosyal ilişkilerin geliştirilmesinde, ulusal çıkarların
korunmasında olumlu etkisi olacaktır. Aksi durumda, birikimsiz, yeteneksiz,
tarih bilincinden, milli duyarlılıktan yoksun bir büyükelçinin, ülkesinin ve
devletinin imajının olumsuz algılanmasındaki etkisi onarılamayacak ölçüde
yıkıcı sonuçlar doğuracaktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş
öncesi, Milli Mücadele yıllarındaki adı ilan edilmemiş devletin adı Türkiye
Büyük Millet Meclisi ( devleti ) Hükümetidir. Adı ilan edilmemiş bu devlet,
yasama, yürütme, yargı fonksiyonlarına sahiptir. Vergi ve asker toplamakta,
kamu otoritesinin tesisinde devlete ait tüm yetki ve sorumlulukları
kullanmakta, yabancı devletlerle ilişki kurmakta, onlar tarafından tanınmakta
ve antlaşmalar yapmaktadır. Milli Mücadele döneminin Dış İşleri Bakanlığı (
Hariciye Vekaleti ) dönem dünyasını sağlıklı değerlendiren, uluslar arası güç
dengelerini doğru hesaplayan, ulusal çıkarları ön planda tutan kadrolardan
oluşmaktadır. Cumhuriyet’ten sonra da ciddi bir devlet duyarlılığına
dönüştürülen bu gelenek son dönemlere kadar özenle sürdürülmüştür.
Yukarıda anlatılanlar ne yazık ki
şimdiki zamanın değil yakın geçmişin hikayesidir. 29 Ekim 1923 tarihi ile
simgeleşen, ulus devlet, üniter yapı, çağdaş uygarlık, demokratik hukuk
devleti, laik yaşamı değişmez
yol haritası, varlık nedeni kabul
eden Türkiye Cumhuriyeti’nden bahsediyoruz. 29 Ekim 1923 tarihli yol
haritasıyla, stratejik devlet projesiyle sorunlu bir anlayışın devlete hakim
olması halinde neler yanacaksa günümüzde onlar yaşanmaktadır.
29 Ekim 1923 mirasını reddeden
bir anlayışın ülkenin ve devletin dışarıda temsilinde görevlendirdiği kişilerin
diplomasi geleneğinden gelip gelmemesi, bölgeyi ve dünyayı doğru analiz
edebilecek siyasal-politik birikime sahip olup olmaması kendilerini
yetkilendiren irade açısından önemli değildir. Bulunduğu devlette 29 Ekim 1923
kurulumlu Türkiye’nin layıkıyla temsili de önem taşımamaktadır. Bu nedenle,
diplomasi kültüründen, tarihsel birikimden yoksunluk, ülkenin ve devletin
kuruluş kodlarına duyarsızlık bir eksiklik sayılmamaktadır. Tam aksine,
devletin kuruluş kodlarıyla, milli kimlikle,yol haritasıyla doku uyuşmazlığı
tercih nedeni olmaktadır.
21.yüzyılın ilk çeyreğinin siyasi
tarihi yazılırken, güce ve lidere kayıtsız şartsız bağlılığın yükselen değer
olduğu bir ülkeden, yetenek, birikim ve liyakatın nasıl kovulduğunun en çarpıcı
örneği olarak günümüz Türkiye’sinin verileceğinden hiç kuşkunuz olmasın!
Av.Hüseyin ÖZBEK
Türkiye Barolar Birliği Başkan
Yardımcısı