TEODORA HACCUDİ'YE SORULAR
Tarihsel bağlamından
koparılarak, emperyalizmin Yunanistan'ı Küçük Asya seferine heveslendirmesi göz
ardı edilerek, olayların neden sonuç ilişkisi dikkate alınmadan yazılan güzellemeler
ya da ağıtlar insanları duygulandırır ama tarihsel gerçekliği asla yok
edemez.
Teodora Haccidi'nin bu
tanıma uygun yazısına karşı dönem gerçekliğini kısaca sıralayalım
isterseniz.
1-9 Eylül'de İzmir'den
kaçanlar öncelikle 15 Mayıs 1919'da Küçük Asya'yı fethetmek üzere gelen işgalci
Yunan Ordusu mensuplarıdır.
2-Kaçanların bir bölümü,
bizim Ortodoks ( Rum) yurttaşlarımız olup, yaşadıkları ülke, yani
Türkiye işgale uğradığında, ülkelerini savunmak yerine "Zito
Venizolos" alkışıyla evlerine ve işyerlerine
Yunan bayrağı asıp, işgal ordusunun hizmetinde uyruğu olduğu devlete,
yurttaşlarına ve komşularına silah çekenlerdir.
3- Kaçanların bir kısmı,
uyruğu oldukları devlet ve yaşadıkları ülkeye karşı en ufak bir sorumluluk ve
aidiyet duygusu taşımayan (özellikle Ayvalık ve Körfez çevesi) askerlik
çagı geldiğinde Ege adalarında konuşlu Yunan Kolordusunda, yani başka bir
devletin ordusunda askerlik yaptıktan sonra işinin başına, Anadolu'ya
dönenlerdir.
4- Kaçanların bir kısmı,
Yunan ordusunun örgütleyip donatıp silahlandırdığı, bir kolordu teşkil
ettiği, askeri üniformalı, "Küçük
Asya Savunma Örgütü"mensuplarıdır.
5- Kaçanların bir
bölümü, işgalden sonra Yunan Ordusu hizmetine giren, eski Manisa Mutasarrıfı
Hüsnü bey gibi yerli işbirlikçiler, yani Hüsnüyadis'lerdir.
6- 9 Eylül'de Anadolu
tümüyle boşaltılmamıştır. Yunan Ordusu Bandırma'yı 18 Eylülde, Kuşadası'nı vs.
14 Eylül'de tahliye etmiştir.
7- Haccudi, Lozan
konferası sürerken 30 Ocak 1923 tarhinde Türkiye ile Yunanistan arasında
imzalanan Mübadele Protokolünden her nedense hiç bahsetmemektedir! Yunan
Baş delegesi Venizelos'un hararetle savunduğu bu protokole göre Batı Trakya
hariç olmak üzere Yunanistan yurttaşı Müslümanlar Türkiye'ye, Türk
yurttaşı Ortodokslar ise İstanbul'da yaşayanlar hariç olmak üzere Yunanistan'a
gönderilecektir. Yani karşılıklı Mübadeleye tabi tutulacaklardır. Kısacası ortada
zorla, tek taraflı bir göçürme yoktur! Haccudi'nin her nedense es geçtiği husus
budur. Türkiye'den karşıya gidenlerin en büyük rakamı, bu protokole göre, yani
hukuka uygun olarak gönderilen Mübadillerdir Haccudi, Mübadele ve Mübadiller
hakkında ne düşünmektedir?
8- Teodora Haccudi,
sivil halka karşı uyguladıkları vahşet nedeniyle Atatürk'ün;"Askerlik şerefinden
yoksun katiller sürüsü" olarak
tanımladığı Yunan Ordusu hakkında ne düşünmektedir?
9- Yavuz hırsız ev
sahibini bastırır çok doğru bir sözdür. 15 Mayıs 1919 da fatih edasıyla
çıktıkları İzmir'i 9 Eylül 1922 de utanç içinde terk edenlerin, işgal döneminde
Anadolu'da sivil halka karşı uyguladıkları vahşet nedeniyle özür
dilemeleri gerekirken, tam tersi bir tutumla parlamentolarından
çıkardıkları iki yasadan kısaca bahsetmenin zamanıdır.
A-
19 Mayıs 1919'u Atatürk'ün Samsun'a çıkışı olarak biliyorsanız
yanılıyorsunuz! 19 Mayıs 1919, Yunan Parlamentosunun çıkardığı bir kanunla
Pontus Rumlarının Soykırımı günü olarak kabul edilmiştir.
B-
B- 14 Eylül 1922 ( Son Yunan birliklerinin Batı Anadolu'yu terk
ettiği tarih) yine Yunan parlamentosunun çıkardığı bir kanunla Küçük Asya
Helenlerinin Soykırımı tarihi olarak kabul edilmiştir.
Sözün burasında Teodora Haccudi'ye
hep birlikte soralım:
-19 Mayıs 1919'u Kurtuluşun ilk adımı
olarak mı yoksa Pontus Soykırımı olarak mı kabul ediyorsunuz?
- 14 Eylül 1922'yi
komşu bir ülkeyi işgale gelenlerin yenilgisi olarak mı yoksa Küçük Asya
Helenlerinin Soykırımı tarihi olarak mı kabul ediyorsunuz? Tarihi
gerçekleri, Türklerin yaşadığı trajediyi ıskalayıp, suyun öte yakasının
prizmasından bakarak bu tür duygusal yazılar kaleme alanlara da bir çift
sözümüz var:
- 15 Mayıs 1919'da
işgalci Yunan Ordusu karaya ayak basarken İzmir de Türk olmak ister
miydiniz?
- 9 Eylül 1922'de
işgalcilerin ardından Mızraklı Süvariler Kordon'a dörtnal girerken
İzmir'de Türk olmayı, Türklere çok görmeyin.
Biraz insaf, biraz
vicdan, biraz nesnel tarih bilgisi lütfen!
Hüseyin ÖZBEK
9 Eylül'de Türk olmak mı zordu Rum olmak mı ?
Zor be kardeşim,
Eylül’de İzmir’de Rum olmak zor
hem de çok zor…
Eylül ayı ironik bir şekilde Dünya Barış Günü ile başlar,
6-7 Eylül olayları ile devam eder,
9 Eylül ile zirveye çıkar,
Muhtelif ilçelerin
kurtuluş günleri ile de biter.
Eylül’de İzmir’de Rum olmak zor
O denize dökülenlerin artığı olarak direnmek,
anlatamamak,
ifade edememek zor…
Bu arada küçük bir dip not,
9 Eylül’de denize dökülenler
Yunan ordusunun mensubu askerler değil,
bu toprakların yerel halkı Rumlardı.
Türk Ordusu İzmir’e girmeden önce
Yunanlı askerler, körfezde onları bekleyen
İngiliz
Amerikan
İtalyan
gemilerine binip gitmişlerdi.
Osmanlı tebaası Rumlarında
bu toprakları terk etmeleri emri gelmişti.
Ermeniler ise resmen arada kaynamıştı.
Erkeklerin çoğunluğu kamplardaydı,
kadın, çocuk ve yaşlılar ise kıyı şeridinde…
Kimdi peki bu Rumlar?
Bu toprakların kadim halklarından,
1000 küsur yıllık
Doğu Roma İmparatorluğunun torunları
Osmanlı tebaası
has be has Anadolu çocuklarıydı…
100 yıl öncesinde bu topraklar da büyük acılar yaşandı.
Etkilenmeyen yoktu.
9 Eylül
Türkler için zafer,
Yunanlar için hezimet,
Anadolu
Rumları içinse büyük felaketti…
Ben yine de derim;
savaşın kazananı yoktur…
Bu sabah Kültürparkın Basmane kapısında,
büyük yangın öncesi Ermeni Mahallesi olan yerde,
Fuar programına bakıyorum.
İki isme gözüm takılı kaldı.
8 Eylül Glykeria
10 Eylül Ara Malikian…
Konserler çim alanda gerçekleşecek,
1922 öncesi Aya Katerini diye bilinen mahallede.
Mahalle adını o görkemli kiliseden alıyordu;
şimdiki kaskatlı havuzun olduğu yerde bulunan
Aya Katerini Kilisesinden.
Tam 97 yıl önce
çıkan o korkunç yangın,
İzmir’in Rum ve Ermeni mahallerini silip süpürmüştü.
Tam 97 yıl sonra
9 Eylülden bir gün önce
bu konumda
Yunanlı bir sanatçı sahne alacak.
Tam 97 yıl sonra
9 Eylülden bir gün sonra
bu konumda
Ermeni bir sanatçı sahne alacak.
Tam 97 yıl sonra
dökülenlerin artığı ben,
Yunanlı ve Ermeni sanatçıları
yanımda Türk arkadaşlarımla alkışlayacağım.
100 yıl öncesinin sorumlusu
ne benim ne de yanımdaki Türk arkadaşlarım.
Ama bundan 100 yıl sonrasının sorumlusu BİZ olacağız.
O yüzden inatla bir kez daha BARIŞ diyorum.
Yaşanan acılar asla unutulmasın,
unutulmasın ki bir daha yaşanmasın…
-Teodora
Haccudi-