Beyaz perdeden sıkılan Taşnak kurşunu
Taşnak Kurşununun beyaz perdeden sıkılanı
diyebileceğimiz Kesik ( The Cut ) 5 Aralıkta gösterime girdi. Fatih Akın’ın
masum Ermenilerin cani Türklerce kesilmesi tezli filminin zamanlaması üzerine
düşünülmelidir. Kesik, Ermeni Diasporasının ve Ermenistan’ın tüm hazırlıklarını
yaptığı 2015 kampanyasına bir Türk yönetmence beyaz perdeden verilen 100. Yıl
desteği olarak okunmalıdır.
Fatih Akın’ın Kesik’inin yurt içinde Ermeni tezlerinin kabulüne yönelik algı
oluşturmaya, yurt dışında ise sinemacılık kariyerinin zirvesine tırmanmaya
yönelik bir hesabın ürünü olduğu anlaşılmaktadır. Almanya doğumlu, Germen
kültür ikliminin ürünü Akın’ın hedefi sinemanın Orhan Pamuk’u olmaktır. Gece
Yarısı Ekspresi’ nin yerlisini çeken Türk yönetmen kimliğinin yabancıların
damak zevkine uygun düşeceğini hesaplamıştır.
Göçmen çocuğu Fatih’e 100. Yıl filmi çektiren, Diaspora tribününden ülkesini ve
halkını aşağılayan film yapmaya sevk eden etkenler üzerine kuşkusuz ki çok şey
söylenebilir. Biz Kesik’in figürasyon kalacağı asıl filmi anlayabilmek için 21.
Yüz yılı bırakıp kısa bir an için geçen yüzyılın başına dönelim.
20. yüzyılın başlarındaki Taşnak kurşunlarının hedefi sivil halkla birlikte
Osmanlı yöneticileriydi. Taşnaksütyun’ un hedefinde Batı destekli kalkışmayla
kazanılacak bağımsızlık vardı. Taşnak için terör siyasi sonuca ulaşmak için
tercih edilecek en iyi yöntemdi. Ayrılıkçı Ermeni hareketinin politik örgütü
Taşnak Partisi’ nin kanlı terör kampanyalarının Osmanlıya maliyeti çok ağır
oldu. I. Dünya Savaşı’ nı fırsat bilen Taşnak kalkışmasında 100 bini aşkın
sivil hayatını kaybetti. Aynı terör dalgasında İkisi başbakan olmak üzere (
Talat Paşa – Sait Halim Paşa ) çok sayıda sivil ve asker yönetici katledildi.
Kalkışmanın bastırılması, sevk ve iskan, savaş sonucu Osmanlının tasfiyesi,
Cumhuriyet’e geçiş kuşkusuz ki ayrı bir yazının konusudur. Biz yakın tarihte
yaşanan ikinci dalgaya gelelim. Geçen yüzyılın son çeyreğinde başlayıp 10 yıl
süren ikinci terör dalgasının tetikçileri de aynı gelenekten besleniyorlardı.
Asala, Ermeni Soykırımının Adalet Komandoları gibi farklı adlar taşısalar da
Taşnak’ın kanlı geçmişinin mirasçılarıydılar. 1974 – 1984 yılları arasında yurt
dışında çok sayıda Türk diplomatının katledilmesi ikinci dalganın sonucudur.
Ankara Esenboğa, İstanbul Kapalıçarşı baskınları ise Asala’ nın yurt içindeki
kanlı eylemlerinden ilk akla gelenlerdir.
Her iki terör dalgasında eli kanlı tetikçilerden yargı önünde hesap sormak
yerine Türk halkının toptan mahkumiyetine gidildi. Fatura katledene değil
katledilene çıkarıldı. Her katliam sonrası Türklerin soykırımcılığı üzerinden
yürütülen kampanyalarla tetikçiler aklanıp kutsandı. Soykırımcı Türklerin
öldürülmeyi bin kez hak etmiş barbarlar olduğuna ilişkin 100 yıllık algı bu
şekilde oluşturuldu.
Yaşanılan süreç üçüncü dalgadır. Yüzyılın ilk ve son çeyreğindeki kanlı
kampanyalar yurt içinde istenilen sonucu vermedi. Aksine Türk halkının milli
duyarlılığının yükselmesine, kolektif direncinin artmasına yol açtı. Yeni yüz
yılla birlikte düğmesine basılan üçüncü dalganın uygulamalarına baktığımızda
Taşnak ve Asala yöntemlerinin terk edildiği görülmektedir. Terörle ulaşılamayan
hedefler için farklı bir strateji oluşturulduğu anlaşılmaktadır.
Üçüncü dalgada diplomatik hedeflere yönelik bombalı, kurşunlu saldırıların
yerini Türk ulusunun kolektif hafızasını, direnç kararlığını çökertmeye yönelik
kampanyalar almıştır. Geçmişten geleceğe sürüp giden tarihsel yolculuğun derin
bilinçaltındaki izleri, çekilen acıların, kazanılan zaferlerin ortak bellekteki
tortularının silinmesiyle kimliksizleştirilmesi programlanmıştır. Gurur
duyulacak geçmişin yerini, utanç mazisinin alması amaçlanmıştır. Bu stratejinin
gerçekleştirilmesi için öncelikle Diaspora tezlerinin Türkiye içinden
dillendirileceği akademik, entelektüel bir ortamın inşası hedeflenmiştir.
Ermeni tezlerinin içeriden savunulması, medyadan, sanat dünyasından, akademik
kesimden vicdan sahibi (!) Türkiyelilerden oluşturulacak köprübaşları
oluşturulmasına öncelik verilmiştir.
2005 yılı 24-25 Eylülünde Bilgi Üniversitesi yerleşkesinde düzenlenen,
açılışını Bilgi Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi
Rektörlerinin yaptığı “ İmparatorluğun Son Döneminde Osmanlı Ermenileri
Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları “ konferansı akademik ayağın miladı
olarak anılmalıdır.
Tekelci sermaye, cemaat ve yandaş medya üçlüsünün Diaspora tezlerinin
içselleştirilmesine yönelik -halen sürdürülen- yayınları yüksek lisans ve
doktora tezleri için ilk başvuru kaynağı olacak zenginliktedir. Entelektüel
dünyamızın parlatılan yıldızlarının, edebiyat dünyamızın yükselen değerlerinin
halen süren algı operasyonundaki çabaları aynı merkezlerin siparişine uygun
ürün verme olarak değerlendirilmelidir.
Üçüncü dalganın şimdilik son ürünü Kesik’in 5 Aralık 2014’ te gösterime
girmesinden aylar önce başlatılan övgü kampanyaları kamuoyunun olası
tepkilerini asgari düzeyde tutma çabası olarak not edilmelidir. Hamburg’ lu
Fatih’ in ödüller almış genç kuşaktan sinema dehası olarak takdimindeki Türk
vurgusu post modern Taşnak kurşununa yönelik tepkilerin doğmadan yok edilmesi
olarak görülmelidir.
Fatih Akın’ın Kesik’te rol verdiği bazı oyuncuları yakın geçmişte benzer
filmlerde oynamış artistlerden seçtiği görülüyor. Diyarbakır doğumlu İngiliz
vatandaşı Kevork Malikyan ABD’li yönetmen Alan Parker’in Gece Yarısı
Ekspresi’nde Türk Savcıyı oynamış. 71 yaşından sonra -askerlik çağrısına icabet
etmemesi nedeniyle- çıkarıldığı Türk vatandaşlığına yeniden kabul edilen
Malikyan, The Cut’ ta Türk cellat rolünü üstlenmiş. Ermeni asıllı Kanadalı
yönetmen Atom Egoyan’ın soykırım temalı (2002) “Ararat” filminin oyuncusu Arsin
Hancıyan’ı Kesik’te oynatması Fatih Akın’ın tecrübeye verdiği önemi gösteriyor.
Fatih Akın, batının kültürel damak zevkini, ortalama algısını iyi biliyor.
Kesik’in uluslararası serbest dolaşımının, sinemasal vize muafiyetinin Türk
imajına vereceği tahribatla doğru orantılı olacağının bilincinde. Filmin
senaryosundan kurgusuna, görselliğinden batının damak zevkine uygun
hazırlandığı dikkatlerden kaçmıyor.
İlk kuşaktan gurbetçiler Alman sanayisinin kol gücüne, sıradan emeğe duyduğu
ihtiyacı karşılıyordu. Almanya’nın, rüyalarını Türkçe gören, acı vatandan ana
vatana dönüş özlemiyle ömür tüketen İlk kuşağın çocuklarından daha farklı
isteklerinin olduğu anlaşılıyor. Rüyalarını Almanca görmeye başlayan yitik
kuşaktan, babalarının ülkesine Diaspora mevzisinden yaylım ateşi açmaları
isteniyor.
Kesik, Taşnak şehitlerini, Asala kurbanlarını mezarlarında kahırlarından bir
kez daha öldürecek kurşun olarak Türk halkının temaşasına sunuluyor!