Demografik dinamit Türkiye’nin kucağındadır…
Suriye’den,Afganistan’dan Türkiye’ye yönlendirilen milyonlarla Dünyanın ‘’Göç
Toplama Merkezi ‘’ yapılan zavallı ülkem.
Göç mühendisliğinin kurgulayıcıları,kucağımıza bıraktıkları demografik
dinamiti patlatacakları en uygun zamanı kolluyorlar !
Demografik dinamit Türkiye’nin kucağındadır…
Babam, kısadan önü alınabilecekken ihmal nedeniyle
ölümcül sonuçlara yol açan hastalıklar için,” “Dirhem ile girer batman ile
çıkmaz” derdi. Benzetme, kişisel sağlık açısından olduğu kadar toplumsal sağlık
açısından da geçerlidir.
Bireysel aymazlığın ceremesini bireyler çeker, toplumsal aymazlığın faturası
ise tekmil millete çıkar. Bugünümüz ve yarınımızı emanet ettiğimiz siyasi
iktidarların hataları toplumsal geleceğimizin külliyen kaybedilmesine yol
açabilir. Hatanın büyüklüğü hali ise tarih sahnesini ebediyyen terk etmeye
kadar gidebilir. Ülkenin ve milletin kaderi, tarih bilinci ve yönetim
ehliyetinden yoksun kimi idarecilerin keyfiliğine bırakılmışsa, çöküş
kaçınılmaz demektir.
Stratejide yapılan hataları taktikle düzeltmenin imkânsızlığını tarih bize
göstermektedir. Sözü daha fazla uzatmadan yakın geçmişte, “Stratejik Derinlik”
makyajıyla pazarlanan “Stratejik Cinnet” in faturasını, batman ve dirhem
üzerinden ele almanın zamanıdır.
Çizilen pembe tabloların, köpürtülen hayallerin, yükseltilen beklentilerin,
Şam’da Emevi Camisi’nde kılınacak cuma namazının erken alınıp, tazelenmeyen
aptestinin Türk milletine maliyeti hiç kuşkusuz bu yazının boyutlarının çok
ötesindedir.
Mantıksal içerikten yoksun tekrarların, uluslararası güç denklemini ve ülke
gerçekliğini dikkate almayan anlamsız vurguların, bazı dönemler kitleler
üzerinde toplu hipnoz etkisi yarattığını tarih bize göstermektedir.
Şam’da cuma namazı
Nasreddin Hoca’ nın tantanacılarca iç edilen yorganı misali, Şam’ da cuma
namazı hayaliyle başlayan uzun rüyanın sabahının gerçekliği, 4 milyonu aşkın
Suriyelinin Türkiye’nin kentine, köyüne, dağına, ovasına yayılmış olmasıdır!
Toplumsal huzur, ülke güvenliği, hukuk düzeni, demokratik rejim ve gelecek
açısından ağır sorunlara yol açması kaçınılmaz bir demografik dinamit ne yazık
ki Türkiye’nin kucağındadır! Daha vahimi, Türkiye’nin, her an patlamaya
(patlatılmaya) hazır bu demografik dinamiti zararsız hale getirecek devlet
aklından yoksun bir görüntü vermesidir!
Buraya kadar yazdıklarımızı özetleyelim: Türkiye’nin Suriye’ye yönelik
stratejik cinneti, akıl ve gerçeklik dışı bir siyasal şizofreninin kaçınılmaz
sonucudur. Şark Meselesinin (Doğu Sorunu ) güncellenmişi olan BOP (Büyük
Ortadoğu Projesi) ise oyun kurucu emperyal aklın stratejik atağıdır.
Türkiye’nin toplumsal dengelerini, uluslaşma sürecini, güvenlik ve huzurunu
paramparça edecek dört milyonu aşkın Suriyelinin Türkiye’ye yığılmasının
kamuoyuna onaylatılması, Hz. Muhammed’in Mekke’den Medineye hicreti ve ensar-
muhacirin söylemi üzerinden gerçekleştirilmiştir.
Tarihten hiç kuşkusuz ders alınmalıdır. Fakat tarihte yaşananların, dönemin
koşulları, tarafların konumları ve talepleri, sosyoekonomik yapı, sebep sonuç
ilişkisi göz önüne alınmadan birebir tekrarını beklemek bilim ve mantıkdışı bir
haldir.
İslam Peygamberi Hz. Muhammed (MS 570-633 ) döneminde Mekke’nin nüfusu 25 bin,
Medine’nin nüfusu 10 bin civarındadır. Hz. Muhammed’in ardından Mekke’den
Medine’ye hicret etmek zorunda kalan Müslümanların (muhacirin) sayısı yaklaşık
186 kişidir.
Bu kadar az sayıdaki muhacirin, yeni göçtükleri kentin dengelerini altüst
etmeleri şöyle dursun, ekonomik ve sosyal hayatın gelişmesine ciddi katkıları
olmuştur. Üstelik Mekke ahalisi de Medine ahalisi de aynı dil ve etnisiteden
gelmekte, Arapça konuşmaktadırlar! Bu nedenle her iki taraf açısından bir
olumsuzluk yaşanmadan kolaylıkla uyum sağlanmıştır.
Akıl ve İzan tutulması
Hz. Muhammed’in M.S. 622 yılındaki hicreti ile 4 milyonu aşkın Suriyelinin
kapakları açılan etnik barajdan boşalan demografik sel misali bütün Türkiye’yi
kaplamasını aynılaştırmak, akıl ve izan tutulmasından başka türlü tanımlanamaz.
Hukuken, mülteci ve göçmen olarak tanımlanamayacak 4 milyonu aşkın homojen bir
etnisite, Türkiye’nin ekonomik, sosyal, siyasal dengelerini altüst etme
potansiyeli taşıyan demografik bir dinamit olarak önümüzdedir. Siyasal Kürtçü
etnik kalkışmanın ağır maliyeti ortada iken siyasal Arapçı yeni bir kalkışmanın
Türkiye’ye olası maliyetini tahmin etmek zor değildir.
Cumhuriyetin çok zengin hukuksal, bürokratik, diplomatik, askeri potansiyeli
yok edilip bu zor coğrafyada ülke ve millet olarak var olabilmenin olmazsa
olmazı olan devlet aklı bir tarafa atıldığında neler yaşanacaksa onlar
yaşanmaktadır.
Stratejik cinnetin yarattığı narkozun etkisi geçtiğinde ortada görülen, 4
milyonu aşkını Suriyeli olmak üzere 8 milyon yabancı ile yol geçen hanına
dönmüş, kucağına konulmuş demografik dinamiti nasıl etkisizleştireceği
konusunda hiçbir fikri olmayan bir Türkiye manzarasıdır!