" Herkes Yasa Önünde Eşittir ve Ayrım Gözetilmeksizin Yasanın Korunmasından Eşit Olarak Yararlanma Hakkına Sahiptir... "

Haberler

Deprem üzerinden İdlib hazırlığı mı?

shadow

Batı, Afrika ve Asya’dan kopup gelen yığınsal göçü sınırlarına dayanmadan, uzakta iken durdurmaya çalışıyor...

Batı, Afrika ve Asya’dan kopup gelen yığınsal göçü sınırlarına dayanmadan, uzakta iken durdurmaya çalışıyor. Askeri terminolojideki önleyici vuruş stratejisini, uykularını kaçıran bu göç olayında uygulamak istiyor. “Önleyici vuruş”  stratejisi, tek cümle ile hasmı ülke sınırları dışında karşılayıp saf dışı ederek maliyeti ve olası kayıplarını asgariye indirme anlamına geliyor. 

Batının, kara kafalılar (!) olarak tanımladığı bu kitleleri Berlin’e, Paris’e, Londra’ya, Roma’ya, Viyana’ya, yani metropollerine ulaşmadan durdurmak için oluşturulan demografik çöplüklere bu stratejinin saha uygulaması olarak bakılmalıdır. Türkiye, 3 milyar Avro gibi çok düşük bir maliyetle batının demografik çöplüğü olmayı çoktan kabullenmiştir.

Geri Kabul Anlaşması, devlet hafızasının çöpe atıldığı, var oluş nedeninin unutulduğu, demir taramış pusulasız gemi gibi esen (estirilen) rüzgârın önünde sürüklenen bir devletin kabul edebileceği türden bir belgedir. Geri Kabul Anlaşması ile Türkiye, üç beş Avro uğruna Afrika’dan, Asya’dan kopup gelen insan selini ülke içinde tutma, Kapıkule’den öteye geçirmeme taahhüdünün altına imza atmıştır!

Şam’da Cuma namazı hayaliyle girilen çöl batağının, Ensar-Muhacir demagojisine rağmen ne menem bir tuzak olduğu anlaşılmaya başlayınca başka yöntemlerin devreye sokulduğunu önceki makalemizde işlemiştik. ( Bkz.Suriyeliler Nasıl Kalıcılaştırılır-  yenicaggazetesi com.tr)

Yapılan kamuoyu araştırmalarında halkın büyük çoğunluğu, Suriyeliler başta olmak üzere kontrolsüz göçün Türkiye’nin sosyoekonomik yapısını, nüfus dengesini, gelecek planlamasını, kalkınma projelerini altüst etme potansiyeli taşıdığını düşünmektedir. Türk halkı, bu yoğun göçün durmasını, geçici koruma altındaki milyonların bir an önce ülkelerine dönmelerini istemekte, devletin bu konuda gereğini yapmasını beklemektedir.

Halkın bu tepkisini saptırmak için yürütülen toplum mühendisliğinin somut örnekleri, yukarıda bahsedilen makalemizde yer almaktadır. Yazılı ve görsel medyada yukarıdan kontrollü ve yukarıdan destekli olarak sürdürülen sistematik bir algı mühendisliği ile geçici korumanın kalıcı korumaya dönüşmesi hedeflenmektedir.

Suriyelilerin ülke ekonomisine ve bilim dünyamıza katkıları, yetenekleri, üretkenlikleri, bireysel başarı hikayeleri, yardımseverlikleri, iyi komşuluk ilişkileri abartılarak topluma aktarılmakta, Suriyeli tepkisi, Suriyeli sevgisine dönüştürülmek istenmektedir.

Bu uzun girişten sonra siyasi iktidarın tercihine taban yaratmak, elini güçlendirmek için muhafazakâr çevrelere Ensar-Muhacir söylemi, diğer kesimlere insan hakları prizmasından şırınga edilen Suriyelilerin kalıcılaştırılmasına yönelik kampanyanın son örneğine gelelim.

Elazığ ve Malatya’da can ve mal kaybına yol açan deprem, hiç kuşkusuz ülke çapında büyük üzüntü ve acıya neden oldu. Bu türden doğal afetler, yıkımlar, Türk milletinin yerel bir acıyı ülke genelinde hissetmesi ve yardım elini uzatması,  hiçbir zaman kaybetmediği milli ve insani duyarlılığını topyekûn harekete geçirmesi açılarından sevindiricidir. 

Mülki ve mahalli makamların, devletin ilgili kurumlarının, kurtarma ekiplerinin, sivil halkın enkaz altında kalanların kurtarılması, deprem yaralarının sarılması için gösterdikleri uğraşıların düzenli ve hızlı bir şekilde yürütülmesi çok önemlidir. Burada çaba gösteren bireylerin ve kurumların takdir edilmesi gereklidir.

Biz tekrar konumuza dönüp, deprem üzerinden algı mühendisliğinin güncel örneği ile yazımızı sonlandıralım. Elazığ Depreminde yıkılan Dilek Apartmanıenkazından Dürdane Aydın ve eşi Zülküf Aydın’ı çıkaran Suriyeli Mahmud El Osman, son günlerde etkisini iyice yitiren toplum mühendisliğine uzunca bir süre yetecek yeni malzemeyi sağlamış görünüyor. Kendisi, depremzede çifti arkadaşlarıyla birlikte çıkardıklarını söylese de algı mühendisliği dört dörtlük işliyor. Medya, El Osman’ın şahsında Suriyelilerin kalıcılaştırılmasına yönelik stratejinin gereğini yapıp, Osman’ı parlattıkça parlatıyor!

Gazetelere, haber sitelerine kısa bir göz attığımızda Suriye’nin Hama kentinden 2 yıl önce Hatay’a gelen (bu sürede her nedense Türkçe öğrenme gereği duymayan) Mahmud El Osman’ın ailesinin halen İdlib’de yaşadığını öğreniyoruz. Mahmud El Osman 3 ay önce üniversite eğitimi için Elazığ’a gelmiş.

Dilek Apartmanı enkazı önünde, onlarca kameralar karşısında İçişleri Bakanı ve Sağlık Bakanı ile buluşturulmasına bakılırsa deprem üzerinden Suriyeli pazarlama işinin nerelere kadar uzanacağını, nasıl dallanıp budaklanacağını tahmin etmek zor değil.

Üç ayrı haber sitesinin başlığını verip yorumu okura bırakmak en iyisi diyelim.

“Türkiye Onu konuşmuştu! Sarılarak teşekkür etti…”

“Mahmud elleri ile kazıyarak enkazdan kurtardığı depremzede ile buluştu”

“Elini taşın altına koyan Suriyeli Bulundu”

Son söz:

İdlibli Osman üzerinden İdlib’den gelecek 100 binleri karşılamaya hazır ol Türkiye!