Ulusal çıkarlarımız, Türkiye’ye çok önemli kazanımlar getirmiş
Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya açabilecek davranışlarda bulunmayı değil,
Montrö’yü tartışma dışında tutmaya özen göstermeyi gerektirir.
Bir
önceki yazımızda, Türk Boğazlarıyla ilgili bazı özet tarih bilgileri vermiştik.
Bugün konunun Montrö Sözleşmesi’yle ilgili ve güncel yönlerini
inceliyoruz.
1936 Montrö Sözleşmesi
ne getirmiştir?
Kurtuluş
Savaşı’ndan yani çıkmış TBMM Hükümeti’nin, Lozan Konferansı’nda kabul etmek
zorunda kaldığı “kısıtlayıcı” düzenlemeler, Türk hükümetlerinin ustaca
diplomatik taktiklerinin sonucunda 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi’yle
kaldırılmıştır. Diplomatik alanda bu olanağın ortaya çıkmasında, Avrupa’da
faşist yönetim altındaki Almanya ve İtalya’nın ve Uzakdoğu’da Japonya’nın dünya
için tehlike yaratacak ölçüde silahlanmasının yarattığı kaygıların da rolü
vardır.
Lozan
Boğazlar Sözleşmesi’ne oranla, Türkiye’nin kazanımları övünç vericidir ve
Sözleşmeyi Türkiye için yaşamsal hale getirmiştir. Bunlar şöyle özetlenebilir:
-
Türk Boğazları üzerinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği kesin olarak kabul
edilmiştir. Ticaret gemilerine geçiş serbestliği tanınması konusunda
Türkiye’nin kabul ettiği yükümlülük, Boğazlar üzerinde egemenlik yetkisini
ortadan kaldırmaz. Türkiye’nin uluslararası yükümlülüğü, bizim Boğazlar
Tüzüğü’nde “uğraksız geçiş” olarak adlandırılmış sui generis bir geçiş
özgürlüğünü tanımaktan ibarettir.
-
Uluslararası denetim organı olarak Lozan Konferansı’nda kurulmuş olan Boğazlar
Komisyonu kaldırılmış, konuyla ilgili yetkiler Türk Hükümetine geçmiştir. Bu
da, Boğazlar üzerindeki Türkiye Cumhuriyeti egemenliğinin bir göstergesidir.
-
Boğazlar Bölgesi’ne Türk askerinin girmesini önleyen düzenlemeye son verilmiş
olması da, bu bölgenin Türkiye Cumhuriyeti ülkesinin herhangi bir parçasından
farklı olmadığını doğrulamaktadır.
-
Savaş gemilerinin geçişleri için, Savaş zamanı-Barış-zamanı, Türkiye’nin
savaşan devlet olup-olmaması, Türkiye’nin kendini yakın bir savaş tehdidi
altında hissetmesi gibi durumlar için ayrıntılı kısıtlayıcı hükümler
getirilmiştir. Bu düzenlemelerde, özellikle Karadeniz’e kıyısı olmayan
devletler için engelleyici düzenlemeler jvardır. Örneğin belli bir sayı ve
toplam tonaj üzerinde gemilerin geçememesi, bu kurallara uygun olarak geçmiş
olsalar bile Karadeniz’de 21 günden fazla kalamaması gibi.
-
Türkiye, dünyada bütün bu kısıtlayıcı kurallarla bağlı olmayarak,
Boğazlarımızdan dilediğince askeri gemi geçirebilen tek devlettir. Bu da Montrö
Sözleşmesi’yle Türkiye’nin egemenliğini tanınmış olduğunun açık bir göstergesi
olmaktadır.
-
Türkiye’ye, Boğazlardan geçen gemilerden sağlık, fener, tahlisiye hizmetleri
için belli bir ücret alma hakkı da tanınmıştır.
Sonuç
Montrö
Sözleşmesi, ticaret gemileri için barış zamanında tam geçiş serbestliği
ilkesini koymuştur. Dolayısıyla, Sözleşme yürürlükte olduğu sürece, gemileri
başka bir kanalı kullanmaya zorlamak, uluslararası hukuka aykırı olur. İkinci
Dünya Savaşı sonrasının karışık ortamında , galip devletlerce dile getirilmiş
bir iki değiştirme girişimi olmuşsa da, bunlar kısa sürede unutulmuş ve Montrö
Sözleşmesi yürürlüğünü sürdürmüştür. 20 yıllık bir süre için yapılmış Sözleme
1956 yılında sona ermiş olabilirdi ama bunun için taraf devletlerden böyle bir
bildirim gelmesi gerekiyordu. Ama, 60 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına
karşın hiçbir devlet böyle bir istekte bulunmuş değildir. Bu durum, Sözleşmenin
en yakından ilgili devletlerce uygun bulunduğunun bir göstergesidir. ABD
Sözleşmeye taraf olmadığı için böyle bir bildirimde bulunamaz; ancak örneğin
Romanya gibi bir devletin girişimde bulunmasını sağlayabilir. Gerçi, bu
bildirimle Sözleşmenin hemen yürürlükten kalkması sözkonusu olmayacak, iki yıl
beklemek gerekecek; durumu görüşüp yeni bir karar oluşturulması için de taraf
devletlerin katılacağı bir konferans düzenlenecektir. Sözleşmenin
değiştirilmesi için de, yine bir konferansın toplanması gerekecek, bu
toplantıda kararların oylanmasında da Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin
ağırlığı olacaktır.
Montrö
Sözleşmesi yürürlükte iken, özellikle Çanakkale Boğazı’nı geçip İstanbul’a
gelerek Kanaldan geçecek savaş gemilerinin durumu çok özenli yorumlar yapmayı
gerektiren bir durumdur. Sözleşmenin imzalandığı tarihte böyle bir kanalın
varlığı sözkonusu olmadığı için doğal olarak konuyla ilgili bir hüküm konulmuş
değildir. Uluslararası Antlaşmalar Konusunda Viyana Sözleşmesi’ne göre
antlaşmaların “konusunun ve amacının ışığında, iyi niyetle yorumlanması”
gerekmektedir. Karadeniz’de yabancı askeri gemilerin varlığını sınırlamak,
Montrö’nün temel amaçları arasındadır. Bu nedenle, Boğaz’a koşut bir kanal
açarak buradan Montrö’ye göre geçmemesi gereken savaş gemilerinin geçişine izin
vermenin, uluslararası ilişkiler açısından sorun yaratacak ve hukuk açısından
savunulması güç durumlara yol açabileceği dikkate alınmalıdır.
Sonuç
olarak, bugünkü uluslararası ortamda, “Kanal İstanbul” gibi bir projeyle ortaya
çıkmak ve bunu “Montrö’ye bir alternatif” gibi sunmak, kanımca, çok
sakıncalıdır. Ulusal çıkarlarımız, Türkiye’ye çok önemli kazanımlar getirmiş
Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya açabilecek davranışlarda bulunmayı değil;
Montrö’yü tartışma dışında tutmaya özen göstermeyi gerektirir.