KADIN CİNAYETLERİNİN ARKA PLANI…
Yargıda
yeni düzenlemelere gidilirken bilhassa uygulamada ortaya çıkan sorunlara çözüm
bulabilmeliyiz. Uygulamadan kopuk tedbirler zamanla yeni sorunlar doğurabilir
ve kısır bir döngü içinde bizi sürekli meşgul edebilir.
Maalesef
Yargıya olan güven zamanla azalmakta ve sorunların kapsamı büyüyerek onları
çözmek zorlaşmaktadır. Araştırmalarda yargıya güvensizlik %60’ları bulmuştur.
Mesai dışında evlere götürülüp getirilen dava dosyaları hakimlerimizi
zorlamakta ve yormaktadır. Hakimler dosyaların arasında adeta bunalmaktadırlar.
Yargıya
olan güvenin azalması bazılarını çok kötü bir yöne itmiş ve kendi işini kendi
görme şeklinde saldırı ve cinayetlere sebep olmuştur. Bu asla kabul edilemez.
Davaların
uzun sürmesi hep şikayet konusu olmuştur. Bunun için bazı tedbirlerin
alınmadığı da ileri sürülemez. Davalı veya davacıların sürekli yeni dilekçeler
sunmaları davaları yeni yönlere çekerek uzatmaktadır. Bazı kamu kuruluşlarına
başvurma gereğinin ortaya çıkması da davaları uzatmaktadır. Mahkemelerin
müracaat ettikleri her kurum haliyle kendilerine göre işlem yapmak durumunda
kalmakta; bu da zaman almaktadır.
Yargı
ve mahkemelerin işleyişinde son yıllarda kadına yöneltilen çirkin saldırılar
bazen cinsiyet ayırımcılığına da sebep olmaktadır. Kadınlar genelde zarar
görenler olarak kabul edilerek zaman zaman cinsiyet taassubu devreye
girmektedir.
Yargıda
kararların uzamasını önlemek için ve işi hızlandırmak amacıyla kurulan istinaf
mahkemelerinin bazen kendilerini yargıtayın yerine koymaları da dikkat
çekmektedir.
Kaliteli
ve tecrübeli hakim ve savcıların zamanla emekli olmaları önemli boşluklar
doğurmuş; FETÖ terör örgütünce kandırılan bir kısım yargı mensupları bu boşluğu
artırmıştır. Yargıyı daha fazla fonksiyonel yapabilmek için yeni kurumlar
kurarak yetkiyi dağıtmak yerine; işleyişi kolaylaştırmak ve teferruatlardan
uzaklaştırmak, kuruluşları birbiriyle rekabete götürmemek esas olmalıdır.
Evlenmeler
ekonomik sorunlara ve salgına, yalnızlaşan ailenin genelde rehbersizleşmesine
rağmen sürmektedir. TV ekranları kanlı bıçaklı ve kurşunlu dizi ve olaylarla
doludur. Vatandaş yanlış yönlendirilmektedir. Covid-19 salgınının insanları eve
bağımlı kılması, alışılmış hareket imkanlarının sınırlandırılması, işsizliğin
artması, öldürücü hastalık karşısında insanların şüphe ve korkuya kapılmaları,
psikolojik sorunları ve aile içi huzursuzlukları tırmandırmıştır. Müteahhit ve
belirli çevrelere sağlanan imtiyazlar ve kamu kaynaklarının kullandırılması
buna mukabil memur ve işçi maaşlarına yapılan zammın enflasyonun çok altında
kalması, insanları borçlanma kafesine sokmuş, huzuru bozmuş ve geleceğe güveni
sarsmıştır.
İnsan
hayatı dünü ve bugünü ile geleceği ile bir bütündür. Bu bütün, yargıda
bölümlere ayrılarak farklı değerlendirilmemelidir. Mesela, boşanmalarda evlilik
tarihinden önce işlenen suçlar ve gayri ahlaki davranış örnekleri delil
niteliği taşımamaktadır. Nikah sonrası esas alınmaktadır. Bir arabayı alırken
ince bir kontrolden geçirebilirsiniz. Ama evlenirken eşlerin birbirini tam
anlamıyla tanıyabilmeleri her geçen gün zorlaşmaktadır. Toplumun reddettiği
yanlışlara sapan, ahlaki olmaktan uzaklaşan tipler kıyılan nikahla adeta geçmiş
dönemlerini sıfırlamaktadırlar. İnsan kullanılan bir mal değildir. O halde
nikah öncesi olup bitenler de hesaba katılabilmelidir. Nikahı namus kurtarma ve
kurtuluş olarak gören bazıları evlilik sonrası hayali suçlamalarla ve mesnetsiz
iddialarla boşanma davaları açabilmekte ve tazminat ümidi taşımaktadırlar.
Adeta toplum bir çeşit dolandırıcılıkla karşı karşıyadır. Bu işi geçim yolu
yapanlar görülmektedir. Bu tip yapay boşanma örnekleri mahkeme ve savcılıkların
gereksiz yere meşgul edilmesini doğurmaktadır.