" Herkes Yasa Önünde Eşittir ve Ayrım Gözetilmeksizin Yasanın Korunmasından Eşit Olarak Yararlanma Hakkına Sahiptir... "

Haberler

Pontus Hayali ve İnebolu

shadow

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış, ordusu terhis edilmiş, donanması kızağa çekilmiş, silah ve cephanelerine el konulmuş, başkentine girilmiş Osmanlı’nın perişan durumu,Yunanistan için her zaman ele geçmeyecek bir fırsattır. 

Yunanistan, yıllardır beklediği bu fırsatı kaçırmak istemeyecektir. 15 Mayı
s 1919da ayak bastığı İzmir, kadim Helen topraklarının fethinin ilk adımıdır. Yunanistan, Ege Bölgesi ile yetinmeyecek, Anadolu'nun içlerine doğru ilerleyecektir. Trakya ve Karadeniz de ele geçirilmesi gereken ata yurtlarıdır(!)

İnebolu, Yunanistan himayesinde kurulması düşünülen Pontus devletinin batı sınırını oluşturacaktır. İneboludan Batuma kadar uzanan Karadeniz sahili ile iç kesimler tarihi Pontus toprakları olarak kabul edilmektedir. İstanbuldaki Fener Patrikhanesi ve Yunanistan, bölgenin Osmanlı uyruğu Ortodoks Rumları üzerinde yaptıkları propagandanın meyvelerini toplamanın zamanının geldiğini düşünmektedirler.

Yunanistan’ı Türklere karşı tetikçi olarak kullanmak isteyen Batılı büyükler de onayladığına g
öre, Pontusun hayalden gerçeğe dönüşmesinin önünde ciddi bir engel yok gibi görünmektedir.

ZORLAŞTIRICI UNSURLAR

Nutukta, Atatürk’ün, İnebolu ve Pontus ile ilgili sözlerine geçmeden önce konuya ilişkin genel açıklamasına bakalım:“İstanbul Rum Patrikhanesinde kurulan Mavri Mira heyeti illerde çeteler kurmak ve yönetmek, mitingler ve propagandalar yaptırmakla uğraşıyor. Yunan Kızılhaç’ı ve resmi göçmen komisyonu, Mavri Mira heyetinin çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira heyeti tarafından yönetilen Rum okullarının izci örgütleri, yirmi yaşını geçmiş gençler de içinde olmak üzere, her yerde kuruluşunu tamamlıyor... Karadenize kıyı olan bölgelerde de bir Rum Pontus hükümeti kurulacağı korkusu vardı. Samsun ve çevresinde Rum çetelerinin Müslüman halka saldırısı, zaten vatansız bırakılmış olan bölge yöneticilerinin, yabancıların da işe karışmaları nedeniyle hiçbir önlem alamaması, durumu zorlaştırmıştı.”

EN UYGUN ROTA

Atatürk, Nutukta Pontus Rum Cemiyetinin, İnebolunun Geriş Tepesindeki Rum manastırında yapılan gizli toplantıda, 1840ta ABDden gelen Papaz Klematyus tarafından kurulduğunu anlattıktan sonra devam eder: Pontus eşkıyasının kuvveti başlangıçta 6-7 bin silahlı idi. Daha sonra her taraftan katılanlarla 25 bine yaklaştı. Bu kuvvet, yeterli küçük birliklere ayrılarak çeşitli yerlerde barınıyordu. Pontus çetelerinin bütün işleri akıl ve hayale sığmaz zulümler yapmak, cinayetler işlemek gibi kan içici bir sürünün yaptıklarından başka bir şey değildi.”

1908 yılında Samsun merkezli olarak kurulan Pontus Rum Cemiyeti daha sonra Müdafaa-i Meşruta adını alacak, en sonunda Mukaddes Anadolu Rum Cemiyetine dönüşerek İneboludan Batuma kadar şubeler oluşturacaktır. Bu silahlı ayrılıkçı örgütün merkezi tarafından İnebolu şubesine 1919 ve 1920 yıllarında yani Milli Mücadele yıllarında 500 Osmanlı altını gönderilecektir. 

27 Aralık 1919'da Heyeti Temsiliye Reisi olarak Ankaraya gelen, 23 Nisan 1920de açılmasıyla birlikte TBMMnin başkanı olan Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadelenin merkezi olarak bozkırdaki kasaba irisi bu kenti seçmiştir. Siyasi, askeri, ekonomik kararlar artık burada alınacak ve uygulanacaktır.

İstanbul-Ankara arasında karayolu ulaşımı hem yol hem de yol güvenliği açısından uygun değildir. İstanbuldan Milli Mücadeleye katılacak sivil ve askerler ile aynı amaçla sevk edilecek silah ve cephane için en uygun rota Karadeniz üzerinden İnebolu ve sonrasında karadan Ankaradır. 

Bunun için 
öncelikle Kastamonu ve havalisi Milli Mücadeleye kazanılmış, İstanbul yanlısı vali, mutasarrıf ve kaymakamlar ile aynı eğilimde olan askeri personel etkisizleştirilmiş, kimileri de İstanbula postalanmıştır! Böylece kısa zamanda İnebolu-Küre-Seydiler-Kastamonu-Ilgaz-Çankırı-Ankara hattı güvenli ve kesintisiz işlemeye başlamıştır.

‘ŞEHRİ TOPA TUTARIZ

İstiklal Yolu olarak adlandırılan bu hattın sıfır noktası, ilk adımı olan İneboluda yaşayan bazı Ortodoks Rumların bu süreçte çevredeki Pontus çeteleriyle işbirliğine girdikleri anlaşılır. İngiltere ve Yunanistan lehine çalışmalar yaptıkları, İneboluya indirilen cephane, lojistik ve Ankaraya geçecek önemli kişiler hakkında istihbari çalışmalar yaptıkları saptanır. Bu tür zararlı çalışmalar yapanların İstiklal Yolunun güvenliği için gözönünde bulundurulması ve tehlikeli olanların iç bölgelere gönderilmesi gibi önlemlere başvurulur.

9 Haziran 1921, Ramazan Bayramı’nın ilk günüdür. İnebolunun erkekleri bayram namazı için camide, kadınlar evlerde bayram sofrası hazırlığındadır. Birdenbire İnebolu açıklarında Panter ve Kılkış adlı 2 Yunan savaş gemisi belirir. Gemi komutanı, kaymakamlığa verdiği ültimatomda Mondros Ateşkes Antlaşması hükümlerine aykırı olarak bir gün önce karaya çıkarılmış olan silah ve cephanenin teslim edilmesini, aksi takdirde şehri topa tutacaklarını bildirir.

TARİHTEN DERS ALINMALI

Ültimatom, kısa zamanda ağızdan ağza kulaktan kulağa yayılır. Müftü Ahmet Hamdi Efendi, önceden hazırlayıp ezberine aldığı bayram hutbesini bir yana bırakır. Cemaate, iskeleye gelen silah ve cephanelerin taşınmasının sevabından bahseder. 

İnebolulular 9 Haziran 1921 günü yediden yetmişe Ramazan Bayramı’nı mermiler omuzda, cephane sandıkları sırtta kutlayacaktır. Camilerden, evlerden, sokak aralarından akın akın gelen bütün İnebolulular imeceyle kısa sü
rede bütün cephaneyi top menzilinin dışına taşır. Cephaneyi namusu bilip teslim etmeyen İnebolulara diş geçiremeyen Yunan zıhlıları hırsını sahildeki denk kayıklarını parçalayarak alacak, İneboluyu saatlerce bombardıman edecektir.

Top seslerinin Ankaradan duyulduğu o ölüm kalım anlarından, Sakarya Meydan Muharebesini yöneten Mustafa Kemal Paşanın Gözüm Sakaryada kulağım İneboluda” dediği zorlu günlerden bahsediyoruz. Atatürk ve TBMM, İneboluluların bu yiğitliğini unutmayacak, Kurtuluş’tan sonra İnebolu Mavnacılar Loncası’nı beyaz şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirecektir.

15 Mayıs 1919da Küçük Asyanın Fethi / Megali İdea hayaliyle İzmirde başlayan macera, 9 Eylül 1922de yine İzmirde Yunanistan için felaketle sonuçlanacaktır. Tarih -ibret almayanlar için- her zaman tekerrür eder. Aradan geçen yüzyıla rağmen, aynı düşlerin, aynı Megali İdeanın peşinde koşanların aynı felaketi yeniden yaşaması ne kadar kaçınılmazsa ilki tragedya olan maceranın ikincisinin komedi olması da o kadar kaçınılmazdır!